NÖBETÇİ ECZANELER   ACİL HİZMETLER   HAVA DURUMU   NAMAZ VAKİTLERİ
Story
Beşiktaş'...
Story
Ebru Günd...
Story
Bakan Gök...
Story
Fenerbahç...
Story
22 yıllık...
Story
Murat Özd...
Story
Fenerbahç...
Story
Suudi lid...
Story
Özel Kreş...
Story
Battal Ga...
×
Değişen beslenme alışkanlıkları besin alerjilerinin görülme sıklığını artırıyor

Değişen beslenme alışkanlıkları besin alerjilerinin görülme sıklığını artırıyor

Lokman Hekim Sağlık Grubu Etlik Hastanesi Alerji ve İmmünoloji Uzmanı Prof. Dr. Bülent Bozkurt, son yüzyılda değişen beslenme alışkanlıklarının besin alerjilerinin görülme sıklığını artırdığını belirtti.

Hastaneden yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Prof. Dr. Bülent Bozkurt, bazı alerjik reaksiyonların hayatı tehdit edebilecek boyutlara ulaşabildiğini vurguladı.

Bozkurt, nüfus artışı, gıda çeşitliliğinin çoğalması ve sık öğün tüketimiyle insanların çok daha fazla besine maruz kaldığını ifade ederek, "Geçmişte insanlar günde iki öğünle beslenirken, günümüzde 3 ana öğün ve ara öğünlerle çok daha yoğun bir beslenme düzeni oluştu. Batılı ülkelerde bir insanın yaşamı boyunca 2-3 ton besin tükettiği düşünüldüğünde, besin kaynaklı hastalıkların artması sürpriz değildir." değerlendirmesinde bulundu.

Besin alerjisinin tarihsel olarak yeni bir durum olmadığına dikkati çeken Bozkurt, ilk bulguların yaklaşık 2400 yıl önce Hipokrat tarafından tanımlandığını, sonraki yüzyıllarda süt, yumurta ve çeşitli besinlerle ilişkili alerjik reaksiyonların tıp literatüründe yer aldığını aktardı.

Son yüzyılda değişen beslenme alışkanlıklarının besin alerjilerinin görülme sıklığını artırdığını aktaran Bozkurt, besinlerle oluşan reaksiyonların alerjik ve alerjik olmayan olarak sınıflandırıldığına değinerek, besin intoleranslarının en sık görülen reaksiyon türü olduğunu, gerçek besin alerjisinin ise bağışıklık sistemi aracılığıyla geliştiğini vurguladı.

Genetik yatkınlığı olanlarda erken ortaya çıkıyor

Genetik yatkınlığı olan bireylerde besin alerjisinin erken yaşlarda ortaya çıkabildiğini ifade eden Bozkurt, "Bazı kişilerde besin alımını takiben dakikalar içinde gelişen anafilaktik şok, nefes darlığı, tansiyon düşmesi ve şuur kaybına yol açarak ölümle sonuçlanabilir." uyarısında bulundu.

Bozkurt, besin alerjisinin çocuklarda yüzde 2,4 oranında, erişkinlerde ise yüzde 1,6 oranında görüldüğünü belirterek, acil servislere besin ilişkili reaksiyonlar nedeniyle sık başvuru yapıldığını, ölümlerin ise nadir olsa da görüldüğünün altını çizdi.

Bazı alerjik reaksiyonların egzersizle ortaya çıkabildiğine işaret eden Bozkurt, "Besin alımından 2-4 saat sonra yapılan egzersiz, özellikle susam, balık, deniz ürünleri, süt ve kereviz gibi besinlerle ilişkili alerjik reaksiyonları tetikleyebilir." ifadelerini kullandı.

Bozkurt, çocuklarda süt, yumurta, yer fıstığı, soya ve buğdayın, erişkinlerde ise yer fıstığı, balık, kabuklu deniz ürünleri ve fındığın alerjik reaksiyonların büyük bölümünden sorumlu olduğunu, son yıllarda kivi, mango, kavun ve susam gibi besinlerin de öne çıktığını kaydetti.

Besin alerjisinin tanısının alerji uzmanları tarafından konulması gerektiğini vurgulayan Bozkurt, deri testleri, kanda besine özgü "IgE ölçümleri" ve gerektiğinde kontrollü besin yükleme testlerinin kullanıldığını belirtti.

Piyasada çok sayıda besine karşı alerjiyi ölçtüğü iddia edilen IgG testlerinin bilimsel geçerliliği olmadığını ifade eden Bozkurt, bu testlerin Avrupa ve Türkiye'deki alerji otoriteleri tarafından önerilmediğine dikkati çekti.

Bozkurt, tedavinin temelinin alerjen besinden tamamen kaçınmak olduğunu belirterek, ağır alerjisi olan hastaların yanlarında adrenalin oto-enjektörü taşımasının hayati önem taşıdığını ifade etti.

Besin alerjisi olan çocukların ailelerinin ve okul personelinin bilgilendirilmesi gerektiğini vurgulayan Bozkurt, alerjik bireylerin tanımlayıcı kart veya bileklik taşımasının olası acil durumlarda kritik rol oynadığını hatırlattı.

Besin alerjisi her zaman tamamen önlenebilir bir hastalık değil

Bozkurt, besin alerjisinin her zaman tamamen önlenebilir bir hastalık olmadığını ancak bazı risklerin azaltılabileceğini belirtti.

Besin alerjisi olan çocuklarda ilerleyen yıllarda egzama, alerjik nezle ve astım gibi diğer alerjik hastalıkların görülme olasılığının daha yüksek olduğunu kaydeden Bozkurt, besin alerjisi bulunan bebeklerin yaklaşık yüzde 50'sinde şikayetlerin 5 yaşına kadar kaybolabildiğini aktardı.

Bozkurt, "Daha büyük çocuklar ve erişkinlerde sorumlu besinin kesin olarak saptanması ve diyetten tamamen çıkarılmasıyla belirtiler büyük ölçüde kontrol altına alınabiliyor. Ancak erişkinlerde alerjiye neden olan besin bir daha tüketilmemelidir." ifadelerini kullandı.

Anne sütünün koruyucu etkisine de dikkati çeken Bozkurt, Amerikan Pediatri Akademisi verilerine göre, en az 4 ay anne sütü alan bebeklerde atopik dermatit, inek sütü alerjisi ve astım gelişme riskinin azaldığına veya geciktiğine dikkati çekti.

Bozkurt ayrıca, gıda etiketlerinin denetlenmesi ve yüksek alerjen içeren ürünlerde açık uyarıların bulunmasının toplum sağlığı açısından büyük önem taşıdığını belirtti.

Kaynak: AA / Mehmet Selçuk Güçlü - Ekonomi
Üye Girişi Üye Kayıt Firma Girişi Firma Kayıt